UKA Aylık / Temmuz Bülteni: YARGITAY’IN EMEKLİ MAAŞLARINA BLOKE UYGULAMASINA İLİŞKİN İÇTİHAT BİRLEŞTİRME KARARI HAKKINDA
- cihankiraner
- 23 Tem
- 5 dakikada okunur
Uzun süredir emekli maaşlarından bankalarca re’sen (doğrudan ve mahkeme kararı olmaksızın) kesinti yapılması veya blokaj konulması gibi işlemlerin hukuka uygunluğuna dair Yargıtay’ın farklı daireleri tarafından farklı değerlendirmeler yapılmakta ve bu hususta görüş ayrılıkları bulunmaktaydı.
17.07.2025 Tarihli 32958 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 21/03/2025 Tarihli ve 2022/2 Esas, 2025/1 Karar Sayılı Kararı ile uygulamada tereddüt yaratan ve çelişkili kararların verildiği önemli bir hukuki meseleye açıklık getirilmiştir. Karar, özellikle tüketici kredisi sözleşmesinde yer alan rıza beyanının geçerliliği ve bağlayıcılığı çerçevesinde bankaların emekli maaşlarından kesinti yapmasının veya bloke koymasının hukuka uygunluğunu ele almıştır.
1. Karar Öncesi İçtihat Durumu
Karar öncesi dönemde, emekli maaşlarına yönelik bankalarca gerçekleştirilen bloke ve kesinti işlemleri hususunda Yargıtay daireleri arasında ciddi içtihat farklılıkları mevcuttu. Özellikle 11. ve 19. Hukuk Daireleri, emekli maaşlarının kamu düzenine ilişkin normlarla korunduğunu ve bu maaşların, borçlu tarafından açıkça muvafakat verilmiş olsa dahi haczedilemeyeceğini veya bloke edilemeyeceğini savunmaktaydı. Bu görüş, esasen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesindeki “emekli maaşlarının haczedilemeyeceğine” ilişkin düzenleme ile desteklenmekteydi.
Buna karşın, 3. ve Kapatılan 13. ve Kapatılan 19. Hukuk Daireleri, emekli tarafından tüketici kredisi sözleşmesi kapsamında açık ve yazılı şekilde verilen muvafakatlerin, borçlunun serbest iradesiyle kurulmuş bir sözleşme çerçevesinde geçerli olduğunu kabul etmekteydi. Bu bağlamda, söz konusu muvafakate dayanılarak yapılan bloke ve kesinti işlemlerinin hukuka uygun olduğu değerlendirilmekteydi. Anılan daireler, özellikle bankacılık uygulamasında yaygın olarak yer alan “emekli maaşımdan kesinti yapılmasına muvafakat ederim” şeklindeki kayıtları geçerli bir rıza beyanı olarak kabul etmekteydi.
Bu içtihat farklılığı, uygulamada hem icra dairelerinde hem de mahkemelerde farklı kararların verilmesine neden olmuş; bu durum ise hukuk güvenliği ve yargılamada öngörülebilirlik ilkeleri bakımından ciddi bir belirsizlik yaratmıştır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun kararı, söz konusu tereddütleri gidermek ve yargı kararlarında birlik sağlamak amacıyla verilmiştir.
2. Kararda Benimsenen Görüş
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu, emekli maaşlarına bankalar tarafından bloke konulmasına ilişkin içtihat ayrılığını gidermek amacıyla verdiği 21.03.2025 tarihli ve 2022/2 Esas, 2025/1 Karar sayılı kararıyla, emekli maaşının borçlunun açık ve yazılı muvafakatiyle kısmen veya tamamen kesintiye uğrayabileceğini kabul etmiştir. Kurul, 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinde yer alan “emekli maaşlarının haczedilemeyeceğine” ilişkin hükmün kamu düzenine dair bir norm niteliği taşıdığını kabul etmekle birlikte, aynı maddenin istisna olarak tanıdığı “kişinin muvafakatiyle haciz” yolunu da dikkate alarak, borçlunun açık iradesiyle verdiği rıza beyanının geçerli olduğunu ve bu durumda banka tarafından maaşa bloke konulabileceğini değerlendirmiştir.
Kararda, özellikle tüketici kredisi sözleşmesinde yer alan rıza hükümlerinin geçerliliği bakımından, söz konusu muvafakatın açık, belirli ve yazılı olması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca bu muvafakatin, borçlunun serbest iradesiyle verilmiş olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu çerçevede Yargıtay, sözleşme serbestisi ve özel hukuk ilişkilerinde taraf iradesinin üstünlüğü ilkesi doğrultusunda, hukuken geçerli bir muvafakat mevcutsa emekli maaşından yapılan kesintilerin ya da uygulanan blokajların Anayasa’ya ve ilgili mevzuata aykırılık teşkil etmediği sonucuna ulaşmıştır.
Bu kararla birlikte, hem bankalar hem de emekliler açısından uygulama netleşmiş; rızaya dayalı işlemlerle mahkeme kararı gerekmeksizin maaştan kesinti yapılabileceği görüşü yönünde yargısal birlik sağlanmıştır. Karar aynı zamanda tüketici hukukunun “sözleşme serbestisi” ve “iyi niyet” ilkelerini de esas alarak şekillenmiş, kararla birlikte sosyal devlet ilkesiyle sözleşme özgürlüğü arasında bir denge kurulmuştur.
3. Kararın Uygulamaya Etkileri
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun emekli maaşlarına yönelik bloke ve kesinti işlemlerine ilişkin bu kararı, uygulamada süregelen belirsizlikleri gidererek önemli bir içtihat birliği sağlamıştır. Öncelikle, sözleşme hükümlerine dayanarak yapılan kesinti işlemlerine ilişkin olarak farklı Yargıtay dairelerinin benimsediği çelişkili yaklaşımlar son bulmuş, tüm yargı organları açısından bağlayıcı bir içtihat standardı oluşturulmuştur.
Özellikle bankacılık uygulamalarında, emeklilere yönelik kredi sözleşmeleri düzenlenirken kullanılan “kesintiye muvafakat” kayıtlarının geçerliliği tartışma konusu olmaktan çıkmıştır. Bu karar bankaların, emeklinin özgür iradesiyle ve açıkça verdiği yazılı rızaya dayanarak gerçekleştirdikleri bloke işlemlerini hukuka uygun hale getirmiş, böylece gerek alacaklıların gerekse finans sektörünün hak arama ve tahsilat faaliyetlerinde öngörülebilirliği artırmıştır.
Bununla birlikte karar, icra daireleri nezdinde yapılacak değerlendirmeleri de etkilemekte; sözleşmede geçerli bir muvafakat bulunması halinde, icra müdürlerinin resen haciz yasağı nedeniyle işlemi durdurmaları gerekliliğini ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla bu karar, hem bankacılık sektöründe hem de icra ve iflas uygulamalarında önemli bir değişikliktir.
Ayrıca bu içtihat birleştirme kararının, uygulamada doğrudan tüketici kredisi kullanımına erişim sağlamaya yönelik bir araç olarak getirildiği de değerlendirilmektedir. Zira geçmişte bankalarca, emekli maaşlarına haciz uygulanamaması nedeniyle birçok emeklinin kredi talepleri reddedilmekteydi. Yeni içtihat doğrultusunda, yazılı muvafakat verilmesi hâlinde maaşa haciz ya da bloke konulabilmesi, özellikle krediye erişimi mümkün olmayan emekliler açısından yeni bir olanak sağlayacaktır.
Ancak, kararın geriye dönük olarak, daha önce çekilmiş olan krediler bakımından uygulanıp uygulanmayacağı yönünde henüz bir netlik bulunmamaktadır. Bu husus, özellikle uygulamada tartışma konusu olup ilerleyen süreçte yargı kararları ve içtihatlarla şekillenecektir.
Öte yandan, uygulamaya ilişkin bir başka tartışma konusu da, haczin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu çerçevesinde maaşın dörtte biri (1/4) oranında mı, yoksa tamamına mı uygulanacağıdır. Bu konuda da henüz uygulama birliği sağlanmamış olup, kararın pratiğe yansımaları dikkatle izlenmelidir. Kanaatimizce, emekli maaşlarının tamamının haczedilmesi, yalnızca 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na değil, aynı zamanda bu Kanun’un korumacı ruhuna da aykırılık teşkil etmektedir.
4. Karşı oylar Işığında Eleştirel Değerlendirme
Her ne kadar Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun bu kararı, emekli maaşlarından yapılan kesintilere ilişkin yargı kararlarındaki çelişkileri sona erdirerek uygulamada hukuki öngörülebilirlik ve istikrarı sağlamayı hedeflemişse de, kararın dayandığı bazı kabuller ve sonuçları, birden fazla karşıoy gerekçesinde de belirtildiği üzere, eleştiriye açıktır.
Karşı oyların ortaklaştığı temel eleştirilerden biri, 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesiyle düzenlenen “haczedilemezlik” hükmünün kamu düzenine ilişkin olduğu ve bu nedenle emeklinin açık muvafakati bulunsa dahi söz konusu korumanın sözleşmeyle bertaraf edilemeyeceği yönündedir. Bu görüşe göre, kamu düzenine dair hükümler, bireyin iradesiyle feragat edebileceği nitelikte değildir ve sözleşme serbestîsinin sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün değildir.
Karşı oylardan bir diğeri, emekli maaşının niteliğine ve bu gelir türünün, kişinin yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu ve düzenli bir geçim kaynağı olmasına dair eleştiriler içermektedir. Bu çerçevede, muvafakat beyanlarının görünüşte açık olsa dahi, çoğu zaman bankalarla imzalanan standart sözleşme metinlerine dayalı olarak alındığı, bu nedenle şekli anlamda var olan irade beyanlarının, gerçek anlamda serbest ve bilinçli bir tercih olup olmadığının tartışmalı olduğu belirtilmiştir. Özellikle ekonomik zorunluluk altında hareket eden emeklilerin, maaşlarına yönelik kesintiyi önleyememek pahasına muvafakat verdikleri yönündeki tespit, kararın dayandığı irade serbestîsi ilkesinin uygulamadaki karşılığını zayıflatmaktadır.
Ayrıca, bazı karşı oylar, kararın Anayasa’nın sosyal devlet ve sosyal güvenlik ilkeleri ile bağdaşmadığını belirtmektedir. Sosyal devlet anlayışında, bireylerin yaşlılık, hastalık gibi hallerde yaşamlarını sürdürebilmeleri için asgari bir gelir güvencesine sahip olmaları esastır. Bu nedenle emekli maaşlarının, icra tehdidiyle ya da kredi sözleşmesi yoluyla azaltılması veya bloke edilmesi, bireyin insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesini engelleyebilir. Bu bağlamda karar, sosyal güvenlik hukukunun koruyucu yaklaşımını zayıflatmakla eleştirilmektedir.
Son olarak, bazı karşı oylarda da uygulamada doğabilecek suiistimallere dikkat çekilmiş, bankaların tek taraflı hazırladığı sözleşme metinleri aracılığıyla milyonlarca emeklinin maaşından kesinti yapma yetkisine kavuşmasının, ileride doğuracağı hak ihlalleri açısından sakıncalı olabileceği ifade edilmiştir. Bu uyarı, kararın potansiyel etkilerinin yalnızca hukuk teorisi düzeyinde değil, geniş çapta uygulama pratiğinde de sorunlar doğurabileceğine işaret etmektedir.
Tüm bu karşı oylar dikkate alındığında, karar her ne kadar içtihadi birliği sağlama yönünde önemli bir adım olsa da, bireylerin ekonomik kırılganlıkları, kamu düzeni ilkeleri ve anayasal güvenceler bakımından daha koruyucu ve dengeleyici bir yaklaşım benimsenmesinin mümkün ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Uygulamada bu muvafakatların gerçekten “açık, bilgilendirilmiş ve serbest iradeye dayalı” olup olmadığının her somut olayda dikkatle denetlenmesi, kararın potansiyel sakıncalarını sınırlamak bakımından büyük önem arz etmektedir.
Yorumlar